Anasayfa İletişim


Vücudun su istemesinin 46 nedeni

                                                                               

İranlı hekim Batmanghelidj’e göre tüm hastalıkların esası vücudun susuz kalmasından kaynaklanıyor. Batmanghelidj vücudun 46 nedenle su istediÄŸini söylüyor.

Suyun her zaman yararlı olduÄŸunuu  biliyorduk da, ÅŸimdi onun, niçin doÄŸanın en basit, en etkili, en güvenli ve en “yan etkisiz” mucizevi ilacı olduÄŸunu öğrenmek zamanı. Yeni ve saÄŸlıklı bir yaÅŸama baÅŸlamak, ÅŸu an ellerinizin arasında tutacağınız bir bardak suda. 

                                                                 

Çünkü hayatımızın en vazgeçilmez ama bilinçli olarak, öneminin asla farkına varamadığımız birincil ögesi: Su!.. Su  Hasta DeÄŸil Susuzsunuz adlı kitapta konuyla ilgili oldukça orijinal ve dikkate alınması gereken tespitler var…

Yalnızca canımız istediÄŸi zaman su içeriz. Öte yandan, Ay’ın milimetrik birtakım hareketlerinin dünyamızdaki suyu etkilediÄŸini, böylelikle denizlerin yükseldiÄŸini ve alçaldığını coÄŸrafya kitaplarından da biliriz. Durum böyleyken, yani insan evladı da bu dünyanın malzemesinden oluÅŸtuÄŸuna göre, vücudumuzdaki su seviyelerinin ne âlemde olduÄŸunu aklımıza bile getirmeyiz. İçinde bulunduÄŸumuz toplumun yeme içme alışkanlıklarının bir eseri olarak, edindiÄŸimiz su içme alışkanlığı bütün hayatımıza egemen olur, örneÄŸin acılı bir yemeÄŸin üzerine iki bardak su içmek rahatlatır, yazın sıcaklarda canımız hep su ister, vesaire. 

                                                                    

Oysa İranlı hekim Batmanghelidj, Su / Hasta DeÄŸil Susuzsunuz adlı kitabında hiç de böyle düşünmüyor. Tüm hastalıkların biricik nedeninin, vücudun susuz kalması olgusuna dayandığını öne sürüyor. Bu öne sürüşünü “binlerce su deneyimi” ile de açıkça ortaya koyuyor.

Dr. Batmanghelidj, suyun bilumum hastalıklara iyi geldiÄŸini, insanı iyileÅŸtirdiÄŸini “tesadüfen” hapishanede öğrenmiÅŸ. Peki, bir hekimin, eÄŸer cezaevi doktoru deÄŸilse orada iÅŸi nedir? Doktorumuz bir suçlu! Suçu, Åžah döneminde rejim karşıtı devrimci örgüt Halkın Mücahitleri’ne yardım ve yataklık yapmak. Mollalar iktidara geldikten sonra da doÄŸal olarak tutuklanıyor ve İran’ın en ünlü iÅŸkencehanesi Evin Hapishanesi’ne atılıyor. Malum, bilenler biler (!) hapishaneler yeme-içme, sindirim-boÅŸaltım koÅŸulları açısından bir insanın, özgürlüğüne kavuÅŸtuktan sonra bile hayatının sonuna kadar kendini toparlayamayacağı, cezalandırma mekânlarıdır. Hal böyle olunca, alabildiÄŸine maddi ve manevi iÅŸkence gören ve doÄŸru dürüst beslenemeyen insanların ilk başına gelen midelerinin iflas etmesidir.

Bir gün koÄŸuÅŸta, hapisliklerden birisi inanılmaz mide sancılarıyla kıvranmaya baÅŸlayınca, doktorumuz gayri ihtiyarı olaya müdahale ediyor ve adamcağıza iki bardak su içiriveriyor. Çok geçmeden sancıların dindiÄŸini gözlemliyor. Bu olay, Dr. Batmanghelidj’in, suyun hastalıkların tedavisinde ne denli bir etkisi olduÄŸunu ilk keÅŸfettiÄŸi an oluyor. Bundan sonra su çalışmalarını yoÄŸunlaÅŸtıran yazarımız, 2,5 yıl içerisinde Evin’in tezgahından geçen yaklaşık 2 bin tutuklu ve hükümlüyü birer iyileÅŸtiriyor, yalnızca suyla.             

                                                                 

Derken, 2,5 yıl kadar sonra tahliye zamanı geldiÄŸinde, hapishane müdürüne ricada bulunuyor, “lütfen beni 1 yıl daha burada tutun, zira araÅŸtırmalarımın en önemli evresine girmiÅŸ bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı dünyanın hiçbir yerinde, bu koÅŸullarda bulamam.”

Böylece, yazarımız 1 yıl daha “gönüllü hapislik” hayatını sürdürüyor, sonra da doÄŸru Amerika’ya. AraÅŸtırma ve çalışmaları yıllarca sürüyor ve nihayet bu kitap ortaya çıkıyor.

Yazarımız, önsözünde ÅŸu anlamlı cümleleri kullanıyor: “Bu kitapta okuyacaklarınız yeni bilgilerdir ve bunlar fizyoloji bilimine yeni açıklamalar getirmektedir. Burada sözü edilen fizyoloji, ilaç üreticilerinin kullandıkları bilim deÄŸil, vücuttaki canlı dokularla organların doÄŸal çalışmalarını tanımlayan bilim dalıdır. Bu kitap, bazı önemli saÄŸlık sorunlarıyla bu sorunlarının nedenlerinden ve doÄŸal yöntemlerle tedavilerinden söz etmektedir. Bir saÄŸlık sorununun nedeni ve tedavisi açığa çıktığında, hiç kimsenin anlayamadığı tıbbi terimlere gerek kalmaz. Burada okuyacaklarınız kapsamlı bir klinik ve bilimsel araÅŸtırmaya dayanmaktadır. Bu kitaptaki bilgilerini derleyebilmek için, 1950’de Londra’daki St. Mary Üniversite Hastanesi Tıp Fakültesi’nde baÅŸlayan tıp eÄŸitimimden sonra 22 yıldan fazla araÅŸtırma yaptım, çalıştım ve yazdım.

“Bu kitapta, birçok ciddi hastalığın tedavi nedeni olan kronik gizli dehidrasyonun (susuzluÄŸun) fizyolojik etkisi ve metabolik komplikasyonlarından söz edeceÄŸim. Bugün, bunun çaÄŸdaÅŸ tıbbın en büyük geliÅŸmesi olduÄŸunu inananlar var.”

Çağımızın bazı saÄŸlık sorunlarından söz eden bu basit sunum, bütün dünyada bilim ve mantığa dayalı tıbba geçiÅŸ için bir rehber olacaktır. Elinizdeki kitap, toplumun ivedi çözüm isteyen sorunları için yazılmıştır. Özellikle 15 milyon astımlı çocuÄŸun ailesinin bu hastalığın nedenini ve çocukların yaÅŸamlarını kurtarabilecek basit ve ucuz tedavi yöntemini öğrenmesi çok önemlidir.” 

                                                                                 

Yazara göre vücudumuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyuyor.

1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz.

2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.

3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”

4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.

5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.

                                                                 

                                                                                                      

6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.

 
Günde

7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.

8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.

9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.

10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.

11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.

12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.

13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.             

                                                                                    

                                                          

14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.                       

15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.

16- Omurgadaki diskleri “ÅŸok emici su yastıkları” na dönüştürür.

17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.      

18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.                              

19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.

20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.

21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.

                                                 

22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.

23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.

                                                              

24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.

25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.

                                                                                                                     

26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.

27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.

28- Uykuyu düzenler.

                                                                            

29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.

30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.

31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.                   

32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.

33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.              

34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.

                                                                     

35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.

36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.

                                                                                                                                

37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.

38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.

                                                                                                       

                                                                                                                           

39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.

40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.

41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.                

42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.

43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.

44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Kara verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.

                                                     

45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.

46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

                                                                                          

        

Beynin daha iyi çalışması için..

Araştırmalara göre, bazı yiyecekleri daha fazla yiyerek hafıza, algılama
yeteneği ve dikkati artırıp, daha hızlı düşünebilmek mümkün.

Sınavlara hazırlanan öğrencilerin beyinlerinin daha iyi çalışması için
zencefil, kimyon, havuç, ceviz, fındık, fıstık, lahana, karides gibi
besinleri almalarını öneriliyor.

Diyetisyen Ferin Batman, yaklaşan sınav günleri öncesinde, ilköğretim ve
liselerin son sınıflarında okuyan öğrenciler için “beynin daha iyi
çalışmasına yardımcı olacak yiyecekler” hakkında bilgi verdi.

Batman, öğrencilerin sınavlar için son hazırlıklarını yaptıklarını, ancak
pek çoÄŸunun, “konsantre olamamaktan, öğrendiklerini çabucak unutmaktan,
dikkatini veremeyip aynı sayfayı tekrar tekrar okuduklarından”
yakındıklarını söyledi.

Vücudun küçük bir bölümünü oluşturan beynin, yiyeceklerle alınan enerjinin
yüzde 20’sini harcadığını, beynin, kanın taşıdığı oksijen ve glikozla
beslendiÄŸini kaydeden Ferin Batman, “AraÅŸtırmalar, belirli yiyecekleri daha
fazla yiyerek hafızanızı, algılama yeteneğinizi, dikkatinizi artırıp, daha
hızlı düşünebileceÄŸinizi gösteriyor” diye konuÅŸtu.

ODAKLANMA İÇİN CEVİZ, FINDIK

Batman, bir konuya “odaklanma” için ceviz, fındık, fıstık, soÄŸan ve karides
gibi yiyeceklerin yenmesini önerdi. Batman, şunları söyledi:
“Ceviz, fındık, fıstık gibi yiyecekler konferanslarda, konserlerde, uzun
araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma
maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler. Soğan, aşırı yıpranmaya, fiziksel
yorgunluğa karşı kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır. Karides,
beyin besinidir. Vücuda önemli omega 3 yağ asitleri sağlar. Dikkat verme
süresini daha uzatır.”

LAHANA STRESSİZ ÖĞRENMEYİ SAĞLAR

Öğrenmenin artırılması için çeşitli önerilerde bulunan Batman, şunları
kaydetti: “Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaÅŸlattığı için daha
stressiz öğrenmeyi sağlar. Stresin getirdiği atıştırma krizlerinde, düşük
kalorisi sayesinde bol bol çiğ olarak yenebilir. Limon- portakal, C
vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Çalışma ve
sınav öncesi, limonata veya portakal suyu için. Yaban mersini, beynin kanla
daha iyi beslenmesi için, uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir.”

EZBER İÇİN HAVUÇ

Hafızayı güçlendirmek için de havuç, ananas, avokado, zencefil, kimyon gibi
yiyecek ve baharatların tüketilmesini isteyen Ferin Batman, bu besinlerin
yararlarını şöyle anlattı: “Havuç, beyin metabolizmasını canlandırarak,
hatırlama yeteneğini arttırır, bir şey ezberlerken bir küçük tabak sıvı
yağlı havuç salatası yiyin. Uzun bir metin ezberleyebilmek için fazla
miktarda C vitaminine ihtiyaç vardır. Ananas bunu sağlar, ayrıca önemli bir
element olan mangan içerir. Avokado, kısa süreli hafıza içindir. Fazla
miktarda yaÄŸ asidi içerir. Çalışırken yarım avokado yeterlidir.”

YENİ FİKİRLER ÜRETMEK İÇİN ZENCEFİL

Yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneren Batman,
zencefilin içerdiği maddelerin beynin yeni fikirler üretmesinisağladığını
söyledi. Batman, “Zencefil alındığı zaman kan sulandığı için vücutta daha
serbest akar, beyin oksijenle beslenir” diye konuÅŸtu.

Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını
söyleyen Ferin Batman, “Aniden bir fikre, bir buluÅŸa ihtiyacı olan kimyon
çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek
yapılabilir” dedi.

MUTLULUK

Ferin Batman, küçük bir kase çileğin, stresi gidererek mutluluk verdiğini,
muzun da “serotonin” maddesi içerdiÄŸi için mutluluk verdiÄŸini kaydetti.
Batman, kırmızı biberdeki aroma maddelerinin de vücudun mutluluk hormonu
salgılanmasına neden olduğunu belirterek, çiğ ve acı olan kırmızı biberin en
etkilisi olduÄŸunu bildirdi.

SINAV ÖNCESİ STRESE KARŞI

Batman, sınav öncesi strese karşı da öğrencileri uyararak, “Gerginken yenmek
istenen çikolata, hamur işi, tatlı gibi besinler, kola, kahve gibi içecekler
çok miktarda şeker ve kafein içerdikleri için sinirleri bozar. Doğru bir
beslenme, stresli zamanların üstesinden gelmemizde bize yardımcı olacaktır”
diye konuÅŸtu.

Bunun için yanlış alışkanlıkların değiştirilmesini isteyen
Batman,öğrencilere şu beslenme önerisinde bulundu: Kahvaltı etmeden güne
başlamayın. Sabahları vücudun ve beynin enerji deposu boştur. Bu nedenle
sinirli ve dikkatsiz olunabilir. Okul çocukları ile yapılan bir araştırmada
iyi bir kahvaltı edenlerin daha verimli oldukları ortaya çıkmıştır.
Kahvaltıda karbonhidrat ile protein doğru bir karışımdır. Örneğin, kepek
veya çavdar ekmeği ile peynir veya yulaf ezmesi ile meyve veya yoğurt, süt
yenebilir.

STRESE KARÅžI BALIK

* Stres, vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı arttırır. Önemli
anti-stres maddeleri mineral olarak kalsiyum (süt ürünlerinde, yeşil
sebzelerde) ve magnezyumdur (kepek, çavdar, baklagiller, bal kabağı ve
ayçiçeği çekirdeği). B vitaminleri grubu aynı zamanda sinir vitaminleri
olarak adlandırılır. B vitaminleri ette, balıkta, kepek çavdar ürünlerinde
ve koyu yeşil sebzelerde bulunur. Haftada en az 2 kez balık tüketilmelidir.

* Çikolatayı seyrek, meyveyi sık yiyin. Arada bir az miktarlarda çikolata
yenmesi stresi azaltır ama fazla yendiğinde kan şekeri önce artar, sonra
hemen düşer. Sonuçta yorgunluk ve tatlılara karşı istek ortaya çıkar. Buna
karşılık meyve veya kepek, çavdar ürünleri organizma tarafından daha yavaş
enerjiye dönüştürülür, kan şekerinin dengesi bozulmaz.

* Yemekleri küçük porsiyonlarda, sık yiyin. Birden aşırı miktarda ve yağlı
yemekler uykunuzu getirir. Enerjinizi uzun süre korumak ve aynı düzeyde
tutmak için günde en az 6 öğün ve az miktarlarda yenmelidir.

* Kahveyi ve kolayı azaltın. Sabahları bir iki fincan kahve uyku
sersemliğinizi gidermede yardımcı olur. Fazlası ise kalp çarpıntısına,
huzursuzluğa, geç saatlerde de uykusuzluğa, korku ve endişeye neden olur.
Kolalı içeceklerde bol miktarda kafein içerir. Alkol ise ertesi sabah
unutkanlığa neden olur.

Diyetisyen Ferin Batman

Migren..

Migren, çoÄŸunlukla ataklar halinde gelen bir baÅŸ aÄŸrısı tipidir. Ataklar 4 saatten 72 saate kadar deÄŸiÅŸen uzunluklarda olabilir. KiÅŸi ataklar arasında kendini tamamiyle normal hisseder, ancak bir sonraki atağın endiÅŸesi içindedir. Eskiden “sadece bir baÅŸ aÄŸrısı tipi” olarak görülen migren, artık baÅŸlı başına bir nörolojik hastalık olarak kabul edilmektedir.

Migren ağrısı genellikle orta şiddette ya da şiddetlidir ve kişinin normal aktivitelerini engelleyebilir, hem migren yakınması olan kişinin hem de yakınlarının yaşam kalitesini bozabilir. Baş ağrısı zonklayıcı ya da nabızla birlikte atan şekilde hissedilebilir ve başın tek bir yanında yerleşebilir. Bulantı, kusma, ışığa veya sese karşı hassasiyet baş ağrısına eşlik edebilir.

Migren kadınlarda erkeklerden daha sık görülür; kadınlarda %18.6 ve erkeklerde %6.5 oranında görülmektedir. Yapılan çalışmalarda bir hekim tarafından tanı konulmamış olan migren hastası oranının kadın hastalarda %59’a, erkeklerde ise %70’e ulaÅŸtığı gözlenmiÅŸtir.

Birçok kişide ağrı ve diğer semptomlar o kadar şiddetlidir ki, sadece karanlık bir odada yatıp uyumak isterler. Bu da günlük yaşantıyı aksatır. Oysa ki migren ilaçla tedavi edilebilir. Günümüzde migreni önleyen ya da tedavi eden çok sayıda ilaç bulunmaktadır.

Migreni Tetikleyen Faktörler

Yiyecekler:
Eski peynir, çerez, çikolata, yoğurt, soğan, incir, karaciğer, kafeinli yiyecekler, monosodyum glutamat (MSG), tütsülenmiş (füme) ya da salamura balık/et, koruyucu madde olarak nitrat/nitrit eklenmiş gıdalar (sosisli sandviç, sucuk, salam)

İçecekler:
Kahve, çay, kafeinli meşrubatlar, diyet soda, alkollü içkiler (özelikle kırmızı şarap, bira, viski)

Katkı maddeleri:
Sodyum nitrit (sosisli sandviç, işlenmiş etler), monosodyum glutamat (MSG) (Çin yemekleri ve birçok restoran yemekleri), aspartam (sakızlar, diyet içecekler, et, süt, yumurta ve birçok protein içeren besinde aspartam vardır), tiramin (eski peynir, kırmızı şarap, bakla, salamura edilmiş veya işlenmiş yiyecekler), fenolik flavonoidler (elma, kabuksuz meyvalar, üzüm)

İlaçlar:
Antibiyotikler (tetrasiklin, griseofulvin), antihipertansifler (nifedipin, kaptopril), hormonlar (oral kontraseptifler, östrojenler), histamin-2 blokerleri (simetidin, ranitidin), vazodilatörler (nitrogliserin, izosorbid dinitrat)

Duyusal ve Duygusal Uyaranlar:
Titreşen/parlak/fluoresan ışıklar, parlak gün ışığı, kokular (parfüm, kimyasal maddeler, sigara), endişe, aşırı üzülmek veya aşırı sevinmek, depresyon, aşırı heyecan, stresten veya baskıdan kurtulma

Yaşam Tarzı Değişiklikleri:
Zaman farkı, çok fazla ya da az uyumak, aç kalmak, kafeinsiz kalmak, aşırı egzersiz yapma, fiziksel veya zihinsel yorgunluk, öne eğilmek (örn. bahçe işleri yaparken), ağırlık kaldırmak veya zorlanmak, rutin yaşam biçiminde değişiklik (örn. vardiya çalışması veya tatiller), çok fazla veya çok az uyku, alerji, cinsel yönden uyarılma, sigara.

DiÄŸerleri:
Adet dönemi, hava/mevsim/barometrik basınç değişiklikleri, deniz seviyesinden çok yukarıda bulunmak

Migreninizi hangi faktörlerin tetiklediğini bilmeniz önemlidir. Bunun için atak geldiği sırada neler yiyip içtiğinizi düşünebilirsiniz. Bunun için bir migren günlüğü tutmak uygun olabilir.

Bu günlükte, “Olası tetikleyiciler” kısmına en son aktivitelerinizi, diyet, stres ve ilaçları yazın. Bunlar sizin neyin migrene yol açtığını anlamanıza yardım edecektir. Böylece hem nelerden uzak durmanız gerektiÄŸini görür, hem de bu günlüğü doktorunuza gösterebilirsiniz.

Migren Nasıl Tedavi Edilir?

Günümüzde, devam eden araştırmalar sayesinde hekimler migren hakkında daha fazla şey biliyor ve migreni önlemek ya da tedavi etmek için daha fazla seçenek bulunuyor. Çok sık atak geçiren migren hastaları için hekimler sıklıkla önleyici ilaç tedavisini tercih etmektedir. Tedaviler hekimlerin önerdiği şekilde uygulanınca atakların sıklığı ve şiddeti azalabilmektedir. Ayrıca migrenin ilaç dışı tedavi yolları da ilaç tedavisine destek olarak kullanılmaktadır.

Migren günlük hayatınızı engelleyebilir; çalışmayı, aile hayatını veya hobileri olumsuz yönde etkileyebilir. Migrenin neden olduğu tüm güçlükleri gözden geçirin ve doktorunuzla konuşun, böylece migreniniz için en doğru olanı yapabilirsiniz.

Fast food beyin sağlığını bozuyor

‘Zihin SaÄŸlığı Vakfı’nın araÅŸtırmasına göre, yararlı yaÄŸların, vitamin ve minerallerin eksik alınması ile fast food tarzı beslenme, ‘depresyon, Alzheimer ve ÅŸizofreniye’ neden oluyor

İNGİLTERE’DE yapılan bir araÅŸtırma, son zamanlarda halkın beslenme tarzındaki deÄŸiÅŸikliklerin zihin saÄŸlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi. ‘Sustain’ adlı örgüt ile Zihin SaÄŸlığı Vakfı’nca desteklenen araÅŸtırmanın sonuçlarına göre, fast food tarzı beslenme ile yararlı yaÄŸların, vitamin ve minerallerin eksikliÄŸi ‘depresyon, Alzheimer ve ÅŸizofreni’ ile doÄŸrudan iliÅŸkili. AraÅŸtırmacılardan Courtney Van de Weyer, “Vücudu iyi beslemek, zihni de iyi beslemek anlamına geliyor” dedi.

ARAÅžTIRMAYA göre, yemlerde kullanılan katkı maddeleri ve tarım ilaçları, hayvan organizmasında deÄŸiÅŸikliÄŸe yol açıyor. Bu nedenle de insanlar, omega 6 adlı yaÄŸ asidini, omega 3’ten çok daha fazla tüketir hale geliyor. Bu dengesizliÄŸe vitamin ve mineral eksikliÄŸi de eklenince, depresyon ve hafıza sorunları ortaya çıkıyor. AraÅŸtırma raporunda, beslenme tarzında aminoasitlere, özellikle de balık tüketimine daha fazla yer verilmesi gerektiÄŸi belirtiliyor.

Beyne faydalı yiyecekler:

Sebzeler (Lifli olanlar)
Tohumlar ve fındık
Meyve
BuÄŸday, kepek
Organik yumurta
Organik olarak yetiştirilen ya da vahşi olarak avlanan balıklar (Özellikle yağlı olanlar)

Beyne zararlı yiyecekler:

Kızartılmış fast food yiyecekler
Rafine edilmiÅŸ ve iÅŸlenmiÅŸ besinler
Alkol
Åžeker
Çay ve Kahve
Besinlere konulan bazı ek maddeler
Tarım ilacı içeren besinler

(milliyet gazetesi)

Evde bomba var..

Evde bomba var: Poşet çay, folyo, damacana

Evde kullandığımız birçok malzeme son derece tehlikeli özellikler taşıyor.
Poşet çay, folyo veya damacana gibi son derece “masum” görünen şeyler bile
birer saatli bomba gibi. Uzman Kimyager Dr. Memduh Sami Taner evdeki
kimyasal silahları anlattı.

Metal zımbalı poşet çayları içmeyin
Poşet çaylar çok pratik. Bu yüzden de kullanımı hızla artıyor. Ancak dünya
zımba telli poşet çayları terk etmesine rağmen (zımba yerine poşete, ip
doğal yapıştırıcı ya da dikiş ile tutturuluyor) Türkiye’de hâlâ metal
zımbalı poşet çayları satılıyor. Bu insan sağlığı için çok tehlikeli. Çünkü
metal zımbalı poşet çay, sıcak suyun içine girdiğinde ve uzun süre
bekletildiğinde, çay poşetindeki metal çözünüme uğruyor. Bu da vücutta metal
birikimine yol açıyor. Vücutta biriken ağır metal iyonları karaciğer, beyin,
akciğerde çeşitli sorunlara ve kansere neden oluyor.
Özellikle limonlu çay içenler kesinlikle metal zımbalı poşet çay
kullanmamalı. Çünkü limon asit özelliğinden dolayı metalle tepkimeye girip
metalin çözülmesine ve vücuda daha fazla metal yüklenmesine neden oluyor.
Poşet çayları alırken ya da kullanırken dikkatli olmak gerekir.
Dokunduğunuzda naylon hissi veren metal zımbalı poşet çayları almayın. Onun
yerine lifli, doğal malzemeden yapılan, ipi dikişle ya da yapıştırılarak
tutturulmuş çayları tercih edin. Önce şekeri atın. Çünkü şeker suyu
soğutacak ve metalin çözülmesini engelleyecek. Su mümkün olduğunca ılık
olmalı. Ve metal zımbalı poşet çay su içerisinde en fazla iki dakika
bekletilmeli. Aslında salt bitkiyi suda kaynatarak veya demleyerek
hazırlamak en sağlıklı yoldur.
Konservede metalik tat tehlike sinyali
Konserve balık gibi yiyeceklerin konulduğu teneke kutu dediğimiz
ambalajların, iç yüzeyi plastik malzemeyle kaplı ise standartlara uygundur.
Fakat bu tür bir önlem alınmadan salt metal ambalaj ile gıda veya gıda
maddesinin suyunun teması söz konusu ise, tüketilecek yiyeceklere çok dikkat
edilmeli. Uzun süre beklemiş gıdaların tüketilmesi çok risklidir. Bu nedenle
son kullanma tarihine yakın ürünler tüketilirken “metalik bir tat”
hissedilirse, gıdanın tüketilmesi sakıncalıdır. Son kullanma tarihi geçmemiş
olsa bile bu tür bir tat alınıyorsa, o yiyecekler tüketilmemeli,
tüketicilerin başvurması gereken noktalara veya ilgili firmaya bu konuda
şikayet bildirimi yapılmalıdır.
Folyolar Alzheimer ve kansere sebep oluyor
Alüminyum folyo ve streç film bazı maddelerle bir araya geldiğinde
reaksiyona geçip çözülür. Özellikle uzun süre alüminyum folyoda kalan sıcak,
sulu, asitli yiyecekler aşınmaya neden olabilir. Bu malzemelerin sürekli
kullanımı halinde ise Alzheimer ve kanser gibi birçok ciddi sağlık sorununa
neden olabilir.
Plastik damacana sakıncalı
Plastik damacanalar da sağlık açısından sakıncalıdır. Çünkü evimize içmek
için aldığımız kaynak suları çeşme sularına göre daha aşındırıcıdır. Bu
nedenle bilinen ve güvenilen firmalar dışındaki yerlerden su alınmamalıdır.
Çünkü tüketicinin sağlıksız damacanayı çıplak gözle anlaması mümkün
değildir. Ayrıca bu konuda yeterli denetim olup olmadığı da şüpheli bir
durum. Bunun için gerek su gerek yiyecekler açısından cam ambalajlar her
zaman en sağlıklısıdır. (iyibilgi’nin notu: Eskiden su saklamak için
kullanılan toprak kapları da tercih edebilirsiniz. Toprak kaplar suyu serin
tutar.)
Yıpranmış damacanayı geri gönderin
Damacanaların hammaddesinde fosgen adı verilen, savaşlarda yaygın şekilde
kullanılan kimyasal zehirli bir gaz dahi bulunuyor. Yıprandığında ve içinde
uzun süre su bekletildiğinde, damanacayı oluşturan plastikteki birçok
tehlikeli kimyasal suya karışabiliyor. Bu kimyasallar mide, karaciğer, sinir
sistemi ve akciğer dokusunda tahribata yol açıyor. Bu yüzden evinize gelen
damacananın yıpranmamış olmasına özen gösterin. Damacanaların son kullanma
tarihlerini üretici firmalarda bulunması gereken bir dedektör belirliyor.
İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’e göre üretici firmaların bu
dedektörleri bulundurmaları için 31 Aralık 2007’ye kadar süreleri var. Şu
anda firmalar damacanalarını kendi istedikleri sürece kullanabilirler. Tek
kullanımlık pet şişelerde ise bu tehlike yok.
Streç filmi pişirme sırasında kullanmayın
Streç film plastik bir malzeme olduğu için dikkatli kullanılmalıdır.
Özellikle sıcak yiyeceklerin saklanmasında kullanılmamalıdır. Çünkü ısı ile
temasında çok çabuk erir ve plastikteki zararlı kimyasal maddeler
yiyeceklere, oradan da insan vücuduna geçer. Ayrıca yemeklere karışmaması
için ısıtma-pişirme esnasında kaplarda ve gıdaların iç yüzeylerinde
kesinlikle bulunmaması gerekir.
Plastik bardak kanser nedeni
Köpük, plastik bardak ve malzemeler ile sıcak yiyecek-içecek tüketimi
kesinlikle terk edilmesi gereken alışkanlıklardır. Sağlık Bakanlığı bu
duruma müdahale etmelidir. Maliyeti düşürmek ve daha çok kâr elde edebilmek
için üretilen “çok ince” plastik bardak ve tabaklar 70-90 derece
sıcaklığındaki sıvılar içine konduğunda tehlike yaratır. Sıcak sıvı, plastik
malzemeyi eritir. Toksik maddeler ilk önce sıvıya sonra ağız yoluyla vücuda
geçer ve kansere yol açar. Sıcak su ile ilişkiye en az geçme ihtimali, kağıt
bardaklar için geçerlidir. Özellikle ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nde
kağıt bardak yaygın olarak kullanılıyor.
Alüminyum folyoyu fırına koymayın
Alüminyum folyoyu tamamen koruma amaçlı olarak kullanmak yani yiyeceği
folyoya sarıp buzdolabına koymak sağlıklıdır. Ancak saklanacak gıdanın
ıslak, çok tuzlu ya da limonlu olmaması gerekiyor. Alüminyum folyoya ısıtma
işlemi uygulamak, balık v.s yiyeceği alüminyum folyoya sarıp fırında
pişirmek sakıncalıdır. Çünkü yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi
esnasında çıkan kimyasal içerikli buhar, alüminyum folyo ile reaksiyona
girebilir. Alüminyum metal çözünerek gıdaya karışır. Bu da vücutta metal
birikimine sebebiyet verir. Kanser, akciğer ve karaciğer hastalıklarına yol
açabilir. Alüminyum folyo yerine mumlu kağıt tercih edilmelidir.
Vatan-Pazar
Türkan Hiçyılmaz

Yemek yedikten sonra yapilmamasi gereken 7 ÅŸey!..

Yemek yedikten sonra yapılan birçok şeyin aslında sağlığa zararlı olduğu ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği belirtiliyor.

Uzmanlar, yemek yenildikten hemen sonra yapılan 7 hareketin insan saÄŸlığını ciddi derecede tehdit ettiÄŸini ve bu davranışların yapılmaması gerektiÄŸini ifade ediyor. Uzmanlara göre bu 7 davranış şöyle: “Yemek yedikten hemen sonra sigara içilmemeli.

Yapılan deneylerde, yemekten hemen sonra içilen sigaranın normal zamanda içilen 10 sigaraya eşdeğer olduğu kanıtlandı. Bu nedenle yemekten hemen sonra sigara içilmemeli, en az 1 saat kadar beklenmelidir. Yemek yedikten hemen sonra meyve yenmesi de sağlık açısından zararlı bir davranıştır. Yenilen meyve midenin havayla şişmesine neden olur ve rahatsızlık verir.

Çay yapraklarında bulunan yoğun asit, gıdalardaki proteinin hazmını zorlaştırdığı için yemekten hemen sonra çay içilmemeli, bir iki saat beklendikten sonra çay içilmelidir. Yemek yedikten sonra kemerinizi gevşetmeyin, çünkü yemekten hemen sonra kemeri gevşetmek kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olabilir.

Yemekten hemen sonra banyo yapılmamalıdır. Banyo sırasında ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışı hızlanır. Bu nedenle mide çevresindeki kan akışı yavaÅŸlar ve hazım zorlaşır. İnsanların yemekten sonra yürümenin iyi olduÄŸunu iddia etmesinin aksine, yürümek, sindirim sisteminin alınan gıdalardan besinlerin emilmesini engeller. Yemeklerden hemen sonra uyumak, alınan gıdaların yeterince sindirilememesine, bu nedenle de bağırsakta gastrit ve enfeksiyona yol açar.”

Suyun önemi

Tarih: 27/03/2007 20:33 Mesaj konusu: Suyun önemi

——————————————————————————–

Su gerçekten hayattır. Bedenimizin % 65’i sudan oluÅŸur. Su yaÅŸamımızın sürdürülmesi için temel besinlerdendir. Bedenimizin ısı dengesi, hücre içi yaÅŸamın devamı, besinlerin yakılması, sindirilmesi suya baÄŸlıdır. Suyun az alınması halinde ciddi saÄŸlık sorunlarına kapı açılmış olur.

Su az tüketildiğinde bedenimizdeki yağ oranı yükselir, böbrekler yeterli su alamayınca karaciğerin görevi ağırlaşır ve böbreği ikame etmeye çalışır. Yağ deposunu enerjiye çevirmesi gereken karaciğer işini aksatır ve yağların eritilmesi yavaşlar.

Su aynı zamanda bedenimizdeki toksinlerin temizlenmesinde de etkilidir. Soğuk içildiğinde kana daha hızlı karışır.

Bir yetişkin günde yaklaşık 10 bardak su kaybeder. Bu sebeple kaybedilen suyun yerine yenisinin konulması gerekir. Her ne kadar diğer içeceklerden de su ihtiyacımızı karşıladığımızı düşünsek de kahve, çay ya da colalı içecekler aslında idrar söktürücüdür ve bedenimizin ihtiyacı olan suyu kaybetmemize sebep olurlar.

Su kalori içermez. Bu sebeple diyetlerde öne çıkan bir içecektir. Bununla birlikte suyun yağı yakmaya yardım etmesi, toksinleri temizlemesi özellikle diyet ve egzersizlerde abartılmaması gereken bir durumdur. Zira aşırı su tüketimi halinde bedenimiz ihtiyaç duyduğu vitaminleri de kaybedebilir. Sudaki kristal maddeler ise aşırı tüketim halinde böbreklerde birikerek taşsal kalıntılara sebebiyet verebilir.

Diyet ya da sağlık amaçlı yapılan egzersizlerde suyun egzersizden yarım saat sonra ve egzersiz bittikten on beş dakika sonra içilmesi daha uygun olacaktır.

Su yaşamımızda vazgeçilmez olmasına karşın temel problem, su içme kültürünü geliştiremeyişimizdedir. Hem kendimiz hem de çocuklarımız için su içme kültürünü kazanmalıyız. İşte ya da evde mutlaka suyu yakınlarımızda tutmalıyız. Hatta su içmeyi kendimize hatırlatmalıyız. Günlük içeceklerden su almak yerine suyu olduğu gibi karışımsız içmeliyiz

Kansere karşı çilek

Kansere karşı çilek

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Leyla Demirsoy, çileğin elajik asit ihtiva ettiğini ve kanseri önlediğini bildirdi.

TÜBİTAK aracılığıyla ABD’ye giden ve M. Michigan Üniversitesi’nde akademik çalışmalar yapan Yrd. Doç. Dr. Demirsoy, çileÄŸin A, B ve özellikle soÄŸuk algınlığına karşı koruyan C vitaminleri bakımından zengin olduÄŸuna dikkat çekerek, “Çilekte kalsiyum, demir, fosfat gibi mineraller vardır. İhtiva ettiÄŸi mineraller vitaminler ve asitlerden dolayı hazmı kolaylaÅŸtırır, metabolizmayı düzenler. İnsan vücudunun çileÄŸe ihtiyacı vardır” dedi.

Çileğin kıştan yaza dönerken diğer meyvelerin mevsimi olmadığından dolayı pahalılaştığı dönemlerde albenisi için tüketildiğine işaret eden Demirsoy, çilek rekoltesinin arttırılması çalışmalarının sürmesinin önemini vurguladı.

Saatlere göre insan vücudu..

Bilim adamları, seksten beslenmeye, spordan hobi ve egitime kadar
insan için en uygun ve verimli saatleri yıllar süren araştırmalar
sonucu ortaya çıkardılar. Saatlere göre insan vücudunun durumu ve
gereksinimleri şöyle sıralanıyor:

01.00: Kan ve idrardaki ürik asit bu saatte doruğa çıkar. Gut
hastaları en yoğun agrıları bu saatte çekerler.

02.00: Mesanenin işlevini sınırlayan Vasopressin hormonu devreye
girerek, gece yarısı sık sık tuvalet ihtiyacının ortaya çıkmasını
engeller.

03.00: Astımlıların kriz saati. Adrenalin iyice düşer, nefes boruları
daralır, kasılmaları sağlayan histamin maddesi yayılır. Bu yüzden
astım ilaçlarının yatmadan önce alınması gerekir.

04.00: Uykunun en derin olduğu bu saatte kan dolaşımı en azami noktaya
düşer. Organlara oksijen ve besin dagılımı azalır. Kan dolaşımı da
düştüğünde bazı organlarda işlev bozuklukları ortaya çıkabilir.

05.00: Uyku hormonu Melatonin bütün vücudu etkisi altına alır. Bu
nedenle saat 05.00’te kalkmak insanlara çok güc gelir.

06.00: Kalp atıslarını hızlandıran hormonlar yayılır. Kadın ve
erkeklerde üretkenlik bu saatte doruk noktasındadır.

07.00: İltihaplanmayı engelleyen hormonlar bu saatte en etkisiz
dönemdedirler. Bu nedenle romatizmal hastalıkları olanların agrıları
artar.

08.00: Kan basıncı ve vücut ısısı artarak stres hormonu Cortisol’un
yükselmesi sağlanır. Kalp krizi tehlikesi bu saatte daha yoğundur.
Migren agrıları da bu saatte artar.

09.00: Midenin en iyi hazmettiği saattir. Bu nedenle kahvaltının bu
saatte yapılması öneriliyor.

10.00: Beynin algılama gücü artar. Vücut dirençlidir. Sınav ve
konferanslar için en uygun saattir.

11.00: Direnç gücü düşmeye başlar. Bulaşıcı hastalıklardan korunmak gerekir.

12.00: Kan basıncı arttığından felç geçirme riski vardır. Temiz havada
gezinti ve dinlenme önerilir.

13.00: Mide yoğun çalışmaya başlar. idrar üretimi artar. Sık sık
tuvalet ihtiyaci duyulur.

14.00: Hazım nedeniyle yorgunluk meydana gelir. Bu saatte dinlenmek
gerekir. Kaza riski artar.

15.00: Ağrı duyma hissi bu saatte iyice düşer. Doktora gitmek için en
uygun saat.

16.00: Beynin algılama gücü artar. Hafiza keskinleşir. Dil kursu için
en uygun saat.

17.00: Sıcak ilişkiler en çok bu saatte yaşanır.

18.00: Yorgunluk başlar. Alkol tüketilmemesi önerilir.

19.00: Bu saatte tat ve duyu hissi daha da geliÅŸeceÄŸinden yemekler
büyük bir iştahla yenilir.

20.00: Romatizma ve alerji ilaçları bu saatte alınmalıdır. Mide asidi
bu saatte çok yuüksektir.

21.00: Zevk alma hissi artar. Müzik dinleme ve tv izleme gereksinimi
ortaya çıkar. Enzimler arttığından alkol tüketimi büyük sorun
yaratmaz.

22.00: Bağışıklık sistemi en yoğun bu saatte çalısır. Ancak acı ve
ağrı hissi de bu saatte daha güçlüdür.

23.00: Adrenalin düştüğünden direnç azalır. Uyku hormonu Melatonin
artar. Uyunması önerilir. Gece hayatını sevenlerde bu hormon daha geç
salgılanır.

00.00: Uyku sırasında beyin yorgunlugunu giderir. Saç ve kıllar uzar.
Hamile kadınların sancıarı da genellikle gece yarısı gelir.

Neden organik beslenmeliyiz..

ZEHİRLİ KİMYASALLAR
İnsan yapımı kimyasal maddeler, 20. yüzyılın en büyük yenilikleri
arasındadır. Sentetik kimyasallar olmasaydı ne televizyondan, ne
bilgisayardan, ne de pet şişelerden söz edebilirdik. 1930 yılında, tüm
dünyada 1 milyon ton olan kimyasal madde üretimi, bugün 400 milyon tona
çıkmıştır.
İnsan yapımı kimyasal maddelerin büyük miktalarda üretimi, yeryüzünde son 70
yıldır var olmasına karşın, bu süre içinde dünyanın uygarlıktan en uzak
noktaları bile kimyasal maddelere maruz kalmıştır. Bugün, kutup ayılarından
yağmur ormanlarında yaşayan bir kurbağaya, ıssız bir köşede yeni doğmuş bir
bebeğe kadar, insan yapımı kimyasalların bulaşmadığı tek bir canlı
kalmamıştır. Yapılan testler insan vücudunda 300’den fazla kimyasal madde
bulunduÄŸunu ortaya koyar.
En büyük üretim hacmine sahip kimyasalların %86’sının güvenilirliÄŸi, hala
kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kimyasalların insan vücudunda biriktiği,
bazılarının insan ve hayvanlarda hormon sistemine ciddi zararlar verdiği
bilinmektedir. Hormonların bozulması yalnızca üremeyi değil, vücut
gelişimini ve davranışları da etkiler. Hem hayvanlar, hem de insanlar, henüz
rahimde cenin halindeyken insan yapımı birçok kimyasala maruz kalır.
İnsan yapımı kimyasalların giderek artan bazı kanser türleri, doğuştan gelen
sakatlıklar ve çocukların bağışıklık sistemindeki sorunlar gibi bir takım
rahatsızlıklarla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Son yıllarda hormonlarla
ilgili kanser türleri hızla ve önemli ölçüde artış göstermiştir. Tüm dünyada
göğüs kanseri oranı % 50 oranında artarken, prostat ve testis kanserleri
neredeyse iki katına çıkmıştır. Peki ne Yapmalıyız?
Çocuklarınız ve sizin için:
-İçeriğinde polikarbonat bulunan biberonları satın almayın.
-Piyasadaki biberonların çoğu, bisfenol A içeren polikarbonattan
yapılmıştır. Bisfenol A, biberonun içindeki sıvıya geçebilen, hormon
sistemine zarar verici bir kimyasaldır. Biberonun ambalajındaki PC7 yazısı
ya da geri dönüşüm üçgeni içindeki 7 rakamı, ürünün içeriğinde polikarbonat
kullanıldığını belirtir. Eskimiş biberonları kullanmayın. Çocukların iki
yıldan daha eski PVC oyuncaklarla oynamasına izin vermeyin. Çocuklar için
plastik logo taşımayan ve kimyasal işlemden geçmemiş giysileri tercih edin.
-Sentetik kokulu kozmetikleri kullanmak yerine; doğal ürünlerden yapılmış,
kokusuz kozmetikleri kullanın.
-Triklosan içeren diş fırçalarını, diş macunlarını ve ağız sularını
kullanmayın. Tehlikeli kokuları ve uçucu organik kimyasalları emebilen vinil
yer malzemesinden uzak durun.
-Klorinle ağartılmış kağıt bazlı temizlik ürünlerini kullanmayın.
Ürünlerinde phthalates kullanılmadığını belirten markaları tercih edin.
-İçinde böcek öldürücü bulunan bit şampuanlarını kullanmayın. Bunlar tümüyle
zehirli kimyasallardır. Plastik bit tarağı kullanarak, saçları ıslakken
tarayın.
-Taze meyve ve sebzeleri iyice yıkamadan ve soymadan yemeyin.Konserve
gıdalardan uzak durun.
-Triklosan içeren plastik kesme tahtalarını, bulaşık bezlerini, süngerleri,
deterjanları, sabunları ve dezenfektanları kullanmayın. Streç film
kullanmayın.
-Ambalajında PVC3 ve PC7 yazılarını ya da geri dönüşüm üçgeni içinde 3 ve 7
sayılarını gördüğünüz ürünleri almayın.
-Taze, organik gıdaları işlenmiş gıdalara tercih edin. Su filtresi kullanın.
-Yağ oranı yüksek yiyeceklerin tüketimini en aza indirin. Ton balığı gibi
yağ oranı yüksek balıklar, yüksek düzeyde kimyasal madde içerebilir. Bu
durum özellikle çocuklar, hamile kadınlar, hamile kalmayı planlayan ya da
bebek emziren kadınlar için zararlıdır.

Hormonlu Gıdalar:
Hormon kullanılarak üretilen bitki ve etler, sürekli tüketildiği zaman
vücuttaki hormon dengesi bozulabilmekte ve bunun sonucunda bir çok
hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması,
şişme ve yağlanma gibi durumlar, bazı vitaminlerin kullanılamaması,
hücrelerin zayıflayarak kanser hastalığına yol açılması gibi durumlar bu
çerçevede sayılabilir.
Aslında kimi çiftçilerimizin insan sağlığını göz ardı ederek, daha fazla
ürün elde edebilmek için hormonlara başvurmaları kendilerine de zarar
vermektedir. Bir kere, sahip oldukları topraklar kirlenmektedir. İkinci
olarak, halkın bu konuda bilinçlenmesi sonucunda bu ürünlere talep azalmakta
ve fiyatlar düşmektedir.
Bir kere hormonlu ürünlerden mümkün mertebe kaçınmalıyız. Dış
görünüşlerinden tespiti zor olsa da mesela çekirdeksiz, içi vıcık vıcık olan
domatesler, içi süngerimsi olan çekirdeksiz patlıcanlar, keza çekirdeksiz
kabaklar gibi sebzeler ile çekirdeksiz üzüm ve elma gibi tabii görünümü
bozuk meyvelerden uzak durmalıyız. Ayrıca hormonlar, buğday, arpa, yulaf,
çavdar ve çeltik gibi hububatlarda da hasatı kolaylaştırmak için
kullanılabilmektedir.
Tarım Bakanlığımız, batılı ülkelerdeki muadilleri gibi kendi halkının
sağlığını düşünmeli ve bazı ülkelerde olduğu gibi topraklarımız daha fazla
kirlenmeden, hormon ve diğer zirai ilaçların kullanımı sınırlandırılmalı
hatta hepten ortadan kaldırılmalıdır.
Organik Gıda
Organik gıdalar son dönemlerde çok revaçta. Artık marketlerde organik gıda
reyonları bulunuyor. Hatta organik gıda pazarı bile var! Bebeğinizi
beslerken doğal ve sağlıklı ürünleri tercih ettiğinizi biliyoruz. Ama ne
yazık ki günümüzde katkısız ve hormonsuz ürünleri bulmak hiç de kolay değil.
Doğal olduğunu düşündüğümüz pek çok sebze ve meyve bile tarımsal ilaçlar ve
suni gübreler nedeniyle aslında sağlığımızı tehdit ediyor. İşte bu noktada
anne ve babaların son zamanlardaki tercihi organik gıdalar olarak karşımıza
çıkıyor. Organik gıdalar, kimyasal ilaç ve hormon gibi sağlığımız için
zararlı olan maddeleri içermeyen doğal şartlarda yetiştirilip, doğal
koruyucular ile hazırlanmış gıdalar olarak tanımlanıyor. Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, “Üzerinde logosu bulunan, istendiğinde belgesi
gösterilen organik ürünler (hormonsuz ürün organik demek değildir), bebek
beslenmesinde tercih edilmesi gereken en doğru ve en sağlıklı ürünlerdir.
ABD gibi gelişmiş ülkelerin, 0-2 yaş arası çocuklarda organik beslenmenin
zorunlu olması gereğini tartıştıkları günümüz dünyasında, birçok şey gibi
gıda maddelerinin de kirlendiğini düşünürsek, sağlıklı nesiller ve bunların
sağlıklı dimağları için çocuklarımızın beslenmesinde organik besinlere yer
vermeliyiz.” şeklinde konuya yaklaşıyor.
Neden organik Gıda Tüketmeliyiz?
Beslenme Uzmanı Dr. Filiz Açkurt ise organik gıda tüketilmesinin önemini şu
şekilde açıklıyor: “Besinlerle alınan zararlı ögeler, gebe ve emziren
annelerden bebeklerine geçer. Bu nedenle anne sağlığı ile birlikte bebeğin
sağlığı ve geleceği de tehlikeye atılmış olur. Besinlere ve içeceklere
çeşitli yollarla bulaşan mikroorganizmalar, inorganik elementler, pestisit,
insektisit gibi kimyasal ögeler, işlenmiş besinlerdeki zararlı katkı
ögeleri, uygunsuz paketleme malzemeleri, radyoaktif kalıntılar, hormonlar,
fabrikalardan atılan toksik kimyasallar sağlığı tehdit eden, başta kanser
olmak üzere pek çok hastalığa yol açabilen etkenlerdir. Organik, ekolojik ya
da biyolojik olarak isimlendirilen besinler ve içecekler bu riskleri elimine
eden sağlık ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Organik ürünler, tarladan
başlayıp tüketime kadar her asşaması kontrol altında tutulan,
sertifikalandırılmış, hiçbir aşamasında sentetik bazlı kimyasal girdi
kullanılmadığı belgelenmiş ürünlerdir. Beslenme açısından risk altındaki
gruplar olarak nitelendirilen gebe-emzikli anneler ve büyüme çağındaki
çocuklar için bu ürünlerin yeri daha da ayrıcalıklı olmaktadır. Anne
adayları ve annelerin bu konuda gereken hassasiyeti göstermesi, gerek kendi
sağlıklarının korunması gerekse geleceğin nesillerini oluşturacak olan
çocukların sağlıklı büyüyüp gelişmesi için beslenme uygulamalarında çevresel
kirlilik taşımayan ürünlere yer vermesi toplum bilinci açısından da büyük
önem taşımaktadır.’’
Organik tarımla üretim yapıldığı bağımsız yetkili kuruluşlar tarafından,
hammade, üretim,son ürün aşamalarında aşamalarında denetlenmekte ve organik
sertifikası veriliyor.
• TC Tarım Bakanlığının tanıdığı ve atadığı 8 sertifikasyon kuruluşu
vardır: BCS, Ceres, Ecocert, Ekotar, Etko, İcea, Skal.
• Organik Tarım’la üretim yapıldığı uluslar arası bağımsız denetleme
kuruluşları tarafından kontrol ediliyor ve onaylanıyor.
• Organik olduğu belirtilen bir ürünün üzerinde hem denetleme kuruluşunun
hem de T.C hem de tarım ve Köy İşleri Bakanlığının logosu bulunmalıdır.
• Olgunlaşmadan toplanan meyve ve sebzelerdeki düşük vitamin ve besin
oranlarının yanında ORGANİK ürünler hem doğal hem de besin içeriği açısından
daha zengindir.
• Organik tarımla üretilmiş ham maddeler (sebze, meyveler)
manavlardakinden çok daha güvenli ve sağlıklıdır.
• Karayolları Genel Müdürlüğü ağındaki ana yollara, 1 Km. mesafedeki
tarım arazilerinde organik bitkisel üretim yapılmaz.
• Ağır sanayi tesisleri, reaktörler, hidrolik ve termik enerji
santrallerine, maden işletmelerine, kentsel atıkların toplu olarak
bırakıldıkları alanlara 3 Km. mesafedeki tarım arazilerinde organik tarım
yapılamaz

Hazırlayan: Dr. Abdulkadir ÖZEL