SaÄŸlık Bakanlığı Kanserle SavaÅŸ Dairesi BaÅŸkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, 2030 yılına kadar kanser görülme sıklığında tüm dünyada yüzde 100’ün üzerinde bir artış beklendiÄŸini bildirdi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk SaÄŸlığı Ana Bilim Dalı BaÅŸkanı Prof. Dr. Nazmi Bilir de sigarayla etkin mücadeleyi öngören tasarının TBMM Genel Kurulunda bir yılı aÅŸkın süredir görüşülmediÄŸine dikkati çekti.Tuncer, yarın baÅŸlayacak Kanserle SavaÅŸ Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, ”Kanserin globalleÅŸen bir saÄŸlık sorunu olduÄŸu” uyarısında bulundu.
Kanserin hızla artarak 2030 yılında özellikle geliÅŸmekte olan ülkeler için ciddi bir halk saÄŸlığı problemi oluÅŸturacağını ifade eden Tuncer, 2000’li yılların başında yılda 6 milyon insan kansere yakalanırken, bu sayının gelecek 20 yıl içinde 12 milyona yaklaÅŸacağını kaydetti.
2005 yılında 7 milyon insanın bu hastalıktan yaÅŸamını yitirdiÄŸini, 25 milyon kiÅŸinin ise kanserle yaÅŸadığını anlatan Tuncer, ”2030 yılında 24 milyon insan kansere yakalanırken, 17 milyon insan bu nedenle yaÅŸamını yitirecek, 75 milyon insan da kanserle yaşıyor olacak. Bu artışın en önemli nedeni, sigara ve yanlış beslenme baÅŸta olmak üzere kanser risklerindeki artıştır” diye konuÅŸtu. Sigara tiryakisi sayısının 2010’da 1.4 milyar, 2020’de 1.6 milyar, 2030’da ise 1.8 milyar olmasının beklendiÄŸini ifade eden Tuncer, obez nüfus oranının ise 2010’da yüzde 15-28, 2020’de yüzde 19-35, 2030’da ise yüzde 23-43’e ulaÅŸmasının öngörüldüğünü bildirdi. Tuncer, ÅŸunları kaydetti:
”Ortalama bir bakışla 2030 yılına kadar kanser görülme sıklığında tüm dünyada yüzde 100’ün üzerinde bir artış öngörülüyor. Bu artışın yüzde 75’inin ülkemizin de içinde bulunduÄŸu geliÅŸmekte olan veya geliÅŸmemiÅŸ ülkelerde ortaya çıkacak olmasına raÄŸmen, bu ağırlığı kaldırmakla karşı karşıya kalacak ülkelerin kansere dünyada harcanan bütçenin ancak yüzde 5’ine sahip bulunuyor olması, kanser kontrol programlarında bu hastalığı önlemeye ve erken tanıya ağırlık verilmesini zorunlu kılıyor.”
–”TÜTÜN KONTROL PROGRAMI ÖNCELİKLİ”-
Kanser kontrolünün birinci basamağı olan önleme faaliyetleri çerçevesinde öncelikle tütün, çevresel kanserojenler, yanlış beslenme ve yaÅŸam alışkanlıkları gibi risk faktörlerinin mümkünse ortadan kaldırılması gerektiÄŸini kaydeden Tuncer, ”DeÄŸilse korunmayla ilgili tedbirlerin alınmasını saÄŸlayarak ve toplumsal farkındalığı artırarak kanseri oluÅŸmadan önlemek asıl amacımız olmalıdır. Bu konuda da önceliÄŸimiz Tütün Kontrol Programı” dedi.
2004’de imzalanan Dünya SaÄŸlık Örgütü (DSÖ) Tütün Kontrol Çerçeve SözleÅŸmesi gereÄŸince Bakanlığının koordinasyonunda kurulan ”Tütün Kontrolü Ulusal Komitesi”nin bu alanda yoÄŸun bir çalışma yürüttüğünü ve Ulusal Tütün Kontrol Programı Eylem Planı hazırladığını ifade eden Tuncer, bu çalışmanın sonuçlarının yakında sosyal hayatta hissedilmeye baÅŸlanacağını söyledi. Murat Tuncer, AB uyum sürecinde kanser kontrol faaliyetlerinin ”Tüketicinin ve SaÄŸlığın Korunması Faslı” adı altında deÄŸerlendirildiÄŸini ve çeÅŸitli düzenlemeler yapıldığını anlattı.
Son 4-5 yıldır yürütülen kanser hakkında doÄŸru veri elde edilmesine yönelik çalışmaların sonuçlandığını ve 2002 ve 2003 yılına ait güvenilir kanser verileri elde edildiÄŸini belirten Tuncer, ”Buna göre ülkemizdeki kanser sıklığı 100 binde 140’dır” dedi. Tuncer, hedeflerinin gelecek yıl tüm kanser çalışmalarının ”Ulusal Kanser Enstitüsü” çatısı altında koordine edilmesi olduÄŸunu da belirtti.
-TÜTÜNLE MÜCADELE YASA TASARISI-
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk SaÄŸlığı Ana Bilim Dalı BaÅŸkanı Prof. Dr. Nazmi Bilir de geçen yıl 2 Martta TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen sigarayla daha etkin mücadeleyi öngören yasa tasarısının bir yılı aÅŸkın süredir beklediÄŸini ifade ederek, ”Tasarı genel seçimlerden önce ele alınıp yasalaÅŸmazsa bütün emekler boÅŸa gidecek” dedi.
Bütün kanser ölümlerinin üçte birinden sorumlu olan sigaranın akciğer, gırtlak, mesane, yemek borusu, rahim, ağız, yemek borusu, pankreas ve böbrek kanserlerine yol açtığının bilimsel olarak kanıtlandığını belirten Bilir, şunları söyledi:
”Özellikle akciÄŸer kanserlerinin yüzde 90’ı sigaraya baÄŸlı. Sigara tiryakilerinin akciÄŸer kanserinden ölüm riski sigara içme süresi ve günde içilen sigara sayısıyla orantılı olarak, sigara içmeyenlere göre 10-25 kat daha fazla. Sigara tiryakilerinin yüzde 10-15’i akciÄŸer kanserinden ölür. EÄŸer sigarayla yeterince mücadele edilse 10 akciÄŸer kanserinin 9’u ortadan kalkar” dedi.
Bilir, diÄŸer kanserlerin tedavisinde önemli geliÅŸmeler elde edilmesine karşın, akciÄŸer kanserine yakalanan bir hastanın iyileÅŸme ÅŸansının çok az olduÄŸunu ifade ederek, ”AkciÄŸer kanserli her 10 hastadan ancak biri 5 yıl yaÅŸayabilirken, diÄŸerleri kısa süreler içinde hayatını kaybediyor. Tedavisi yeterince baÅŸarılı olmadığına göre akciÄŸer kanserinden korunmaya öncelik vermek gerekiyor. Bu da sigaradan uzak durmakla mümkün.” Türkiye’de 15 yaşın üzerindekiler arasında sigara içenlerin oranının yüzde 40 olduÄŸunu anlatan Bilir, bu oranın erkeklerde yüzde 50-60, kadınlarda da yüzde 20-25 dolayında bulunduÄŸunu söyledi. Bilir, Türkiye’de yaklaşık 17 milyon sigara tiryakisi olduÄŸunu kaydetti.
-SİGARAYLA ETKİN MÜCADELE-
TBMM Adalet Komisyonunda geçen yıl 2 Martta kabul edilen kanun teklifi, sigara yasağı kapsamının genişletilmesini öngörüyor. Buna göre, kamu hizmet binalarının, koridorları dahil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan binaların kapalı alanlarında sigara içilemeyecek.
Tasarı mevcut haliyle yasalaşırsa sigara yasağı bulunan binalarda, birden çok sayıda kişinin istihdam edildiği çalışma alanları ile kamuya açık alanlarda ve toplu taşım araçlarında sigara içilmesine izin verilmeyecek, içenler için alan oluşturulacak, Bu alanlara 18 yaşını doldurmamış kişiler giremeyecek. Açık havada yapılan her türlü spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetlerinin yapıldığı yerlerde de sigara içilemeyecek.
Söz konusu düzenlemede, tütün ve tütün ürünlerinin reklamı yasaklanıyor, radyo ve televizyonlara bu konuda uyarıcı yayın yapma yükümlülüğü getiriliyor. Yasağa uymayanlara da çeşitli cezalar öngörülüyor.
ALINTI
Yüksek ateş zararlı mıdır?
Çoğunlukla hayır. Çünkü ateş vücudun savunma mekanizmalarından bir
tanesidir.
Yüksek ateşte mikropların çoğalma hızı azalacağı gibi bu mikroorganizmaların
ortadan kaldırılmasından sorumlu olan lökosit ve makrofaj denilen savunma
hücrelerinin sayısı ve etkinliği artar. Sitokin denilen ve vücudun
mikroorganizmalarla başa çıkmasına yardımcı olan maddelerin salgılanma
miktarı artar. Ancak bazı durumlarda vücut için faydalı olan ateşin zararlı
olabileceği unutulmamalıdır. Bu durumlar;
Daha önceden ateşe bağlı havale geçirmiş olanlar
Sıvı kaybının fazla olduğu ishal ve kusma durumları
Kalp hastalıkları, bazı kan hastalıkları…
Özetle hafif-orta düzeyde ateş bazı özel durumlar hariç vücut için
faydalıdır. Yüksek ateşte ise ateşe müdahale edilmesi gerekir.
ATEÅž
Vücut ısısının normal sınırların üzerinde olması durumudur. Ateş bir
hastalık değildir. Enfeksiyon, doku hasarı, aşı gibi çeşitli iç ve dış
uyaranlar beyinde bulunan ısı merkezini uyarır. Bunun sonucunda ısı
merkezinin dengesi bozulur ve vücutta ısı artışına neden olacak mekanizmalar
devreye girer.
Ne zaman çocuğun ateşi var diyebiliriz?
Küçük çocuklarda makattan 38 C ve üstünde ölçülen vücut ısısı durumunda
diyebiliriz.
Büyük çocuklarda ise koltuk altından 37.6 C üstü vücut ısısı durumunda ateşi
var diyebiliriz.
Sınıflandırırsak,
Hafif ateş : 37.6-38.5 C Koltuk altı
Orta düzeyde ateş: 38.6-39.5 C Koltuk altı
Yüksek düzeyde ateş: 39.6 C ve üstü Koltuk altı
Makadi ölçümlerde 0.5-1 C daha yüksek değerler elde edilir.
Ateş nasıl oluşur?
Vücudun içinden ya da dışarıdan kaynaklanan bir takım uyarılar sonucu
(enfeksiyon, aşılar, zehirler v vücutta endojen pirojen adı verilen maddeler
salgılanır. Bu maddeler hipotalamustaki ısı merkezini uyarır ve bu bölgeden
salgılanan prostaglandinler vücutta çeşitli bölgeleri etkileyerek vücut
ısısının artmasına yol açarlar.
Vücut ısısının artması çocuğun vücudunu nasıl etkiler?
· Vücudun metabolik hızı artar yani vücut daha fazla çalışır.
· Oksijen, sıvı ve enerji gereksinimi artar. Bu yüzden çocuklarda susama
hissi olur. Ateşi olan çocuğa bol su içirilmelidir.
· Kalbin atım hızı ve solunum sayısı artar. İdrarın rengi koyulaşır ve
miktarı azalır.
· Cilt kızarabilir. Bazen yanlışlık ile döküntü zannedilebilir.
· Çocuk huzursuzdur ve ağlar. Bu dönemde çocuğa karşı sabırlı olunmalıdır.
· Ateşli çocuklarda sayıklamalar, uyku problemleri, iştah problemleri
olabilir
Bilimadamları, Aspirin’in hala romatizma en güvenilir ilaç olduÄŸunu açıkladılar.
09 Nisan 2007 18:07
Bilimadamları, birçok hastalığın tedavisi için 108 yıl önce piyasaya sürülen Aspirin’in hala romatizma, kalp ve baÅŸaÄŸrısı gibi rahatsızlıklar konusundaki en güvenilir ilaç olduÄŸunu açıkladılar.
Aspirin’in tedavi alanları, kullanım ÅŸekilleri, etkinliÄŸi ve son dönemde yürütülen araÅŸtırmalar uzman doktorların katılımı Swissotel’de düzenlenen basın bilgilendirme toplantısı ile masaya yatırıldı. Toplantıya Bayer HealthCare Medikal Müdürü Dr. Sabahat KöseoÄŸlu, İstanbul Üniversitesi CerrahpaÅŸa Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Süzer, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa ErtaÅŸ, İ.Ü. Kardiyoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Vedat Sansoy ve İ.Ü. CerrahpaÅŸa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Fresko katıldı.
Bayer HealthCare Medikal Müdürü Dr. Sabahat KöseoÄŸlu, toplantıda yaptığı konuÅŸmada, geçtiÄŸimiz günlerde Aspirin ile ilgili basına yansıyan haberler üzerine Bayer olarak Aspirin hakkında bir toplantı yapmaya karar verdiklerini belirterek, bu konuda dallarında uzman 4 bilimadamının yapacağı açıklamaların Aspirin’in yararları hakkında kamuoyunu bilgilendirme imkanı vereceÄŸini söyledi.
Toplantıda Aspirin’in farmakolojik özelliklerine yönelik bilgi veren İ.Ü. CerrahpaÅŸa Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Süzer, 1899 yılında Bayer tarafından piyasaya sürülen Asprin hakkında hala her yıl binlerce makale yayınlandığına dikkat çekerek, “Medline taramasında Aspirin ile ilgili 50 bin yayına rastlıyoruz. Son bir yıl içinde ise Aspirin üzerine 3 bine yakın makale yayınlandı” dedi. Süzer, Aspirin’in piyasaya sunulmasının üzerinden 108 yıl geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen, hala kendi sınıfının en iyi ilacı olma özelliÄŸini koruduÄŸunu kaydetti.
Prof. Dr. Süzer, bir ilacın piyasaya sürülmeden önce yaklaşık 5 bin kiÅŸi üzerinde denendiÄŸini ifade ederek, “Piyasaya çıktığı günden bu yana, Aspirin’i kullanan insanların sayısı ise beÅŸ milyarın üzerindedir†dedi. Aspirin’in aÄŸrı kesici, ateÅŸ düşürücü, inflamasyon önleyici, kalp krizi ve inmenin önlenmesi olmak üzere farklı kullanım alanları olduÄŸunun altını çizen Süzer, Aspirin’in günlük kullanım dozları hakkında da bilgi verdi. Süzer, 75-300 mg’lik dozların kanı sulandırıcı etkisi bulunduÄŸunu, 1-2 g’lık dozların aÄŸrı kesici olarak kullanılabileceÄŸini, 2-4 g’lık dozların ise inflamasyon önleyici amaçlı kullanıldığını belirtti.
Her ilacın olduÄŸu gibi, Aspirin’in de yan etkilerinin olabileceÄŸini vurgulayan Prof. Dr. Süzer, alerjisi olanların, gastrik veya peptik ülser hastalarının, astım hastalarının, kanama bozuklukları yaÅŸayanların, kontrol edilemeyen hipertansiyonu bulunanların, ÅŸiddetli karaciÄŸer ve böbrek yetmezliÄŸi yaÅŸayanların, viral enfeksiyon geçiren çocukların ve gebelerin hamileliklerinin son üç ayında Aspirin kullanmaması gerektiÄŸinin altını çizdi.
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa ErtaÅŸ da, Türkiye’de her beÅŸ kadından birinde ve her on erkekten birinde migren olduÄŸunu, her üç kiÅŸiden birinin ise gerilim tipi baÅŸ aÄŸrısı yaÅŸadığını söyledi. Dünyada ve Türkiye’de aÄŸrı tedavisinde Aspirin’in yaygın olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. ErtaÅŸ, “Klinik çalışmalar, Aspirin’in aÄŸrının giderilmesinde diÄŸer aÄŸrı kesici ilaçlar kadar etkili ve güvenli olduÄŸunu ve migren olgularında ilk seçenek tedavi olarak kullanılabileceÄŸini ortaya koymaktadır. Ekonomik tedavi maliyeti de ayrıca bir avantaj saÄŸlamaktadır†diye konuÅŸtu.
ErtaÅŸ, Türkiye’de baÅŸ aÄŸrısı çeken kiÅŸilerin yüzde 61.1’inin doktora baÅŸvurmadığına dikkat çekerek, baÅŸaÄŸrısı çekenlerin yalnızca yüzde 33.6’sının hangi aÄŸrı kesiciyi kullanacakları konusunda doktora baÅŸvurduÄŸuna vurgu yaptı. Süzer, “Bilinçsiz aÄŸrı kesici kullanımı bir süre sonra bağımlılığa yol açıyor. Åžu anda Türkiye’de baÅŸaÄŸrısı çekenlerin yüzde 2’si her gün aÄŸrıkesici kullandığı için bu rahatsızlığı yaşıyor. Bu kiÅŸiler aÄŸrıkesici kullanmayı bıraktığı an baÅŸaÄŸrısı da kesiliyor” diye konuÅŸtu.
İ.Ü. Kardiyoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Vedat Sansoy ise Aspirin’in kalp rahatsızlıklarına iyi geldiÄŸinin tıp dünyası tarafından kabul edildiÄŸini söyledi. Kalp krizi geçiren bir hastaya ilk iÅŸ olarak 300 mg Aspirin çiÄŸnettirildiÄŸini dile getiren Sansoy, “Herhangi bir damarında ateroskleroz olarak tanımlanan damar sertliÄŸi bulunan tüm hastaların Aspirin kullanmasını öneriyoruz. Çünkü bu hastaların kardiyovasküler bir olay geçirme riski yüksektir ve Aspirin bu riski yüzde 25-30 oranında azaltmaktadır†dedi. Aspirin-hipertansiyon iliÅŸkisini de deÄŸerlendiren Prof.Dr. Sansoy, bu konudaki araÅŸtırmaların devam ettiÄŸini belirterek, kanı sulandırmak amacıyla koruyucu olarak verilen düşük doz Aspirin’in kan basıncı üzerinde önemli bir etkisinin olmadığını kaydetti.
Özellikle damar ve ÅŸeker hastalığı olanların Aspirin kullanması gerektiÄŸinin altını çizen Sansoy, Aspirin’in doÄŸru dozda kullanıldığı sürece hipertansiyona neden olmayacağını belirtti. Sansoy, doktorların hasta olmayan kiÅŸilere Aspirin vermeden önce, kiÅŸinin 10 yıllık risk haritasını çıkarması gerektiÄŸine iÅŸaret ederek, “Hiçbir hastalığı olmayanlarda Aspirin kullanma kararını doktorlar vermeli. OluÅŸturulacak 10 yıllık risk aritası ile kiÅŸinin ileride yaÅŸayacağı olası rahatsızlıklar hesaplanmalı ve ona göre Aspirin kullanımına izin verilmeli” diye konuÅŸtu.
İ.Ü. CerrahpaÅŸa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Fresko da romatizmal sebeblere baÄŸlı olarak 150 civarında hastalık yaÅŸandığını belirterek, bu hastalıklara baÄŸlı aÄŸrılarda aÄŸrı kesici olarak sıklıkla parasetamol ve Aspirin’in içinde yer aldığı kortizon dışı iltihap gidericilerin kullanıldığını dile getirdi.
alıntı:
Zaman zaman hepimizin cildimize karşı iÅŸlediÄŸi ve bazen de alışkanlık haline dönüştürdüğü 7 günah var.Bu cilt düşmanı alışkanlıklardan kaçınmak gerek…
1-) Sigara ve içki
İkisi de vücudunuzu zehirler ve geriye pörsümüş sarkık bir cilt bırakır.Sigara ayrıca ağız kenarındaki çizgilerin derinlesmesini hızlandırır.
2-) Yetersiz uyku
Geç yatılmış bir gecenin izleri hemen grileşmiş yorgun görünümlü bir ciltle kendini ele verir.Eğer yeterli derecede uyuyamıyorsanız,bunu uyandıgınızda kan dolaşımını sağlayacak hareketler ve yüzünüze soguk su çarparak telafi etmeye çalışın.Uykusuzlugun yol açtıgı çizgileri kapatmak için hafif bir nemlendirici sürün.
3-) Makyaj temizlemeden yatmak
Gözenekleri tıkayarak toksinlerin cilt yüzeyine çıkıp atılmasını önler.Göz makyajı silinmedigi taktirde bir göz iltihabina neden olabilir.
4-) Sivilcelerle oynamak
Deri dokularına zarar verir.Ayrica enfeksiyonun çevreye yayılmasına neden olarak sorunu büyütür.Sivilcelerle hiçbir zaman oynamayın.Enfeksiyonlu bölgeye antiseptik melhem surun.
5-) Yüzü ovmak yada aşırı fırçalamak
Yüzünüzdeki ölü deriyi temizlemek için satılan bazı toz yada  kremler deriniz için fazla kaba gelebilir.Cilt tipiniz ne olursa olsun yüzünüze daima nazik davranın.
6-) Çok sıcak suyla yıkamak
Yıkanırken suyu kaynar derecede sıcak olmaması için önlem alın.Aşırı sıcak cildi kurutur ve dokuları zedeler.
7-) Yanlış beslenme
Sağlıksız besleniyorsaniz deriyi koruyucu yaşamsal maddeleri alamıyorsunuz demektir.Ayrıca Ultraviyole ışınlarından da uzak durun.
IŞIL IŞIL BiR CiLT iÇiN ALTIN KURALLAR !
* Dengeli beslenin,balık ve beyaz ete öncelik tanıyarak bol bol meyve ve sebze tüketin,vücuttaki toksik maddelerin atılmasına yardımcı olan A,E,C vitaminleriyle minerallerin yardımına baş vurun.
* Her gün en az 1,5 Litre su tüketin.
* Yüz kaslarını güçlendirmek ve elastikiyet kazandırmak için düzenli yüz jimnastigi yapın.
* İnce bir yastık,mümkünse hiç yastık kullanmadan, yüzdeki kırışıklıklarıları engellemek için sırt üstü yatın ve düzenli uyumaya özen gösterin.
* Konuşurken mimiklerinizi incelemek için telefonunuzun yanına bir ayna koyun.
* Nemlendiriciyi yüzünüze masaj yaparak yayın.
* Göz çevresindeki hassas bölgeyi özel bir kremle besleyin.
* Yaz aylarında uzun müddet güneşlenmekten kaçının.
* Yoğun trafigin ve kirliligin arttığı bölgelerde uzun süre kalmamaya dikkat edin.
* Günde en az bir saat temiz havada yürüyüş yapın.
* Stresli ortamlardan kaçınıp günlük yoğun tempo içinde kendinize gevşeme süreleri bırakın.
* Mümkün oldugu kadar yüz ve vücut temizligini alışkanlık haline getirin.
* Uzman rehberliginde cilde uygun,yaşlılığı geciktirici kozmetik ürünleri kullanın.
Bazı besinler medyada sıkça tartışma konusu olabiliyor. Mesela kırmızı şarap. İçmeli mi, içmemeli mi kimse kesin bir şey söyleyemiyor. Biz de şarap sevenler için iyi ve kötü yanlarından bahsedelim dedik.
Son yıllarda şarap tüketiminde bir artış oldu. İnsanlar şarapla daha çok ilgilenir, hatta evlerinde şarap yapar oldular. Bu nedenle gazetelerde, şarabın yararına dair çıkan yazılar büyük ilgi ve heyacanla karşılandı. Tabii iş sağlığa gelince, konunun çok yönlülüğü de tartışılmaz oluyor. Bu nedenle şaraptan bahsederken, iyi ve kötü yanlarına genel olarak değinelim istedik.
İyi yanları
Antioksidanlar
Tüm şaraplarda antioksidan bulunur. Şarapta bulunan antioksidan, resveratrol adı verilen kimyasaldan gelir. Bu, üzümün çekirdek ve kabuklarında bulunur. Kırmızı şaraptaki resveratrol yüzdesi yüksektir, çünkü üzüm çekirdek ve kabuğu, şarap yapımı esnasında üzüm suyu içinde mayalanır. Bu nedenle ürün şarap haline geldiğinde resveratrol seviyesi de ciddi biçimde artmış olur.
Resveratrol beyaz şarapta da bulunmasına rağmen, beyaz şarap yapımında çekirdek ve kabuklar çok daha önce ayıklandığından, resveratrol seviyesi çok daha düşüktür. Şarapta resveratrol dışında en az üç tane daha antioksidan madde bulunur: Saponin, kateşin ve guercetin.
Bağımsız radikaller adı verilen reaktif maddecikler salgılandıklarında, saÄŸlıklı hücrelere zarar verirler. Antioksidanlarsa, hücrelerin zarar görmesini azaltır. Antioksidanlar ayrıca koroner kalp hastalıklarına da yol aöan LDL’yi (kötü kolesterol) azaltırlar. Bu, aslında ‘Fransız Paradoksu’ adı verilen durumu da aydınlatabilir. Fransız ÅŸaraplarında genelde diÄŸer ÅŸaraplara nazaran daha fazla antioksidan bulunur. Yapılan bazı araÅŸtırmalar, Fransa’da, yağı ve kırmızı ÅŸarabı bol tüketen kiÅŸilerde, dünyanın baÅŸka yerlerinde benzeri ÅŸekilde beslenen insanlara oranla daha az kalp rahatsızlığı olduÄŸunu göstermiÅŸtir.
Kanseri önler
Yapılan bazı araÅŸtırmalar resveratolün kanseri önleyici özelliklerini de ortaya koymuÅŸtur. Ayrıca tümörün vücudun diÄŸer taraflarına yayılmasını da önler. Resveratolün kanseri önleyici özellikleri üzerinde yeterince araÅŸtırma yapılmamış olmasına raÄŸmen, ilk araÅŸtırmaların sonuçları umut vericidir. Yapılan bir araÅŸtırmada, resveratolün kanserli hücrelerin kendi kendilerini imha etmelerini saÄŸladığı gözlemlenmiÅŸtir. Kanserli hücreler parçalara ayrıldıktan sonra, diÄŸer hücreler tarafından temizlenmiÅŸtir. Bu etki, göğüs, deri ve kan kanseri üzerinde yapılan deneylerde elde edilmiÅŸtir. Bazı baÅŸka araÅŸtırmalarda da prostat kanseri hücrelerinin artışının durması gözlemlenmiÅŸtir. New York’taki State Üniversitesi araÅŸtırmacıları, haftada bir içilecek bir bardak ÅŸarabın kalın bağırsak kanserini önleyeceÄŸini iddia etseler de, bu konuda resmi ve kesin bir açıklama yapılmamıştır.
Kanı inceltir
Resveratolün kanı inceltici özelliği de mevcuttur. Böylece kalp krizi riski azalmış olur.
Fitoöstrojen etkiler
Resveratrol fitoöstrojen bir maddedir. Bu tür bitki bazlı maddeler, kimyasal olarak östrojene benzer ve vücutta östrojeninkine benzeyen bir etki yaratır. Bu nedenle kırmızı şarabın, düşük östrojen seviyesiyle ilişkilendirilen, kemik erimesi ve erken menopoz gibi bazı rahatsızlıklara iyi geldiği fikri ortaya atılmıştır.
Kırmızı şarabı sevmeyenlerse endişelenmesinler; çünkü resveratrol fıstıkta, yaban mersini ve çay üzümünde de bulunuyor.
Kötü yanları
Kadınlar, alkolle bağlantılı rahatsızlıklara erkeklerden daha açık. Kadınlar ve erkekler aynı miktarda alkol tükettiklerinde, bu kadınlarda daha fazla doku tahribatı yapıyor ve kan basıncını daha fazla artırıyor. Bu nedenle kötü yanlar, kırmızı şarabın kendisinden ziyade, genel olarak alkol tüketimiyle ilintili.
Kırmızı şarapla gelen başağrısı
Bunun sebebi tanin adı verilen kimyasal maddelerdir. Bunlar, kırmızı şaraba keskin tadını ve kırmızı rengini verir. Üzüm kabuğunda bulunurlar, bu nedenle beyaz şarapta daha az miktarda mevcuttur. Tanin, migren olması muhtemel kişilerde migreni artırabilir ve diğerlerinde de başağrısına sebep olabilir. Tanine olan duyarlılık kişiden kişiye değişir.
Diğer problemler, kırmızı şarapta bulunan alkolle bağlantılıdır, ki bu yüzde 10 ila 15 arasında olabilir. Bu nedenle yüzde 10 alkol içeren bir şaraptan 3 kadeh içebiliyorken, yüzde 15 alkol içeren bir şarabın ikinci kadehinde hassasiyet göstermeye başlayabilirsiniz. Bu nedenle etiketleri okumak faydalı olacaktır.
Alkolle gelen kaloriler
Bu alkolün sebep olduÄŸu problemler içinde en önemsizidir, ama şüphesiz sıkı diyet takipçileri için deÄŸil. 125 ml’lik bir bardakra bulunan ÅŸarapta 80 kalori bulunur.
Kazalar
Özellikle fazla miktarda tüketilen alkol dikkati, konsantrasyon ile refleksleri azalttığı ve beyin aktivitesini yavaşlattığı için kazalara sebep olabilir.
İlaçlarla etkileşimi
Alkol karaciğerde metabolize edildiğinden, ilaçlarla etkileşime geçebilir. Özellikle ağrı kesicilerle etkileşime girmesi tehlikeli olabilir.
Ciddi sağlık riskleri
Bu riskler alkolün aşırı tüketiminde ya da kronik kullanımında ortaya çıksa da, kadınlarda az miktarda tüketildiğinde de görülmektedir.
Siroz
Kemik erimesi
Göğüs, karaciğer, ağız, boğaz ve yemek borusu gibi bazı kanser tiplerinin riskini artırır.
Yüksek tansiyon
Düzensiz kalp ritmi
Ülser
Kalp kası tahribatı
Reflü
Akut ve kronik pankreatit
Trigliseridin artması
Obezite
Peki makul ölçü nedir?
Bu ölçü Amerika ve Avrupa’da farklıdır. Amerika’da önerilen miktar, kadınlar için günde bir ünite ve erkekler için de günde en fazla 2 ünitedir. İngiltere ve Avrupa BirliÄŸi’nde bu ölçü kadınlar için günde 2-3 ünite iken, erkekler için de 3-4 ünitedir.
‘SaÄŸlık için her gün ÅŸarkı söyleyin’
Uzmanlar, yüksek sesle şarkı söylemenin, psikolojik rahatlık sağladığını bunun da sağlık açısından oldukça önemli olduğunu vurguluyor
Sağlıklı yaşam için yediğimiz besinler kadar, spor yapmak, neşeli olmak, moral düzeyini yüksek tutmak da oldukça önemli. Esenler Hayat Hastanesi Dahiliye Uzmanı Hakan Yılmaztürk, sağlıklı olmak için
bazı ipuçları verdi. Her gün bir diş sarımsak yenilmesini öneren Yılmaztürk, sarımsağın vücuttaki hastalık sebebi olabilecek kimyasalların seviyesini yüzde 48 azalttığını, beynin yaşlanmasını önlediğini, kolesterolü düşürdüğünü kaydetti.
Yılmaztürk, “Egzersizi ihmal etmeyin” derken, günde bir kilometre yürüyüş ya da haftada üç kez hafif egzersizin kalp hastalığı riskini düşürdüğünü belirtti.
Yılmaztürk’ün verdiÄŸi diÄŸer ipuçları şöyle:
“-Haftada dört kez kepek içeren ekmek, makarna ya da pirinç tüketmek kanser riskini yüzde 40 azaltıyor.
-Sebze-meyve, özellikle de domates, kırmızı üzüm, brokoli yiyenlerde kalp krizi, kanser ve şeker hastalığı riski düşüyor.
– Yüksek sesle ÅŸarkı söyleyin, moralinizi yüksek tutun.
-Hamburger, patates kızartması vs. gibi yiyecekleri tüketmeden önce kalp hastalıklarının üçte birinin bu
yiyecekler yüzünden ortaya çıktığını hatırlayın ve fast food’dan vazgeçin.
-Araştırmalar bel ağrısı çekenlerin yatmak yerine normal aktivitelerine devam ettiğinde daha çabuk iyileştiğini gösteriyor. Fazla zorlamamak koşuluyla hareket etmek belinize yatmaktan daha iyi geliyor.
-Düzenli olarak balık yemek kalp riskini azaltıyor, ayrıca balıkta bulunan yağlar bağışıklık sisteminizi
güçlendiriyor.
-Fazla tuz, felce ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarır. Günde 5 gramdan fazla tuz tüketmeyin.
Dışkulak borusundaki ufacık bezler; kulak kiri adı verilen hafif sarımtırak yağlı bir madde ile salgılarlar.Bu salgı fazla olduğu zaman dışarı atılamayıp kulak içinde kuruyacak olursa bir tıkaç meydana getirir.ve kulak zarını etkileyerek rahatsızlık verir.Dışkulak borusu kulak kiri ile tamamen kapanacak olursa uğultu çınlama gibi arızalara neden olur.Tamamen tıkanmış boru ancak doktor tarafından açılılabilir.
kulunç ağrısı
Şiddetli ağrılara ve özellikle kalınbağırsak kaslarının kasılması sonucu meydana gelen ve omuz başlarında hissedilen ağrılara, halk arasında kulunç denir.Bu ağrıların bazıları sabit, bazılarıda gezici ağrı şeklindedir.Kalın bağırsağın kasılmasından kaynaklanan bu çeşit ağrılara, tıp dilinde kolik denir.